Sevgi Koşaner'le "Hayal Et Sınırlarını Keşfet" 11 Temmuz 2014 / Soma
İlk etkinlik
ilk heyecan… Gece vakti ortaya çıkan ateş böceklerini beklemek gibi…
Kimler
gelecek, kaç kişi olacağız, planladığım gibi gidebilecek mi her şey… Bundan
sonrası için bir yolun başlangıcı olabilecek mi heyecanı… Kafamda bin bir soru…
Kalbimde hızlı atışlar… Derin nefes alışlar… İlk etkinlik olmasının gerginliği…
Başlangıçlar hep öyle değil midir?
Hafta içi
psiko-sosyal destek merkezine devam eden aileler aranmıştı. Dokuz kişiden “Belki”
yanıtı gelmiş bilgisini aldım. Bir anneyle bir kız çocuğu gelmişlerdi bile.
Oysa bir buçuk saat var daha etkinliğin başlamasına. Etkinlik yapılacak mekânı
mı değiştirmeliyiz acaba henüz perdeler takılmamış. Annelerle gelirlerse
planlanan şekilde yapabilme sorun olabilir, üst kattaki salonu mu kullansak…
Orası da psikolojik destek için gelenlerle bir hastane bekleme koridoru gibi
dolu…
Gelen
anneyle konuşunca onun aslında teyze olduğunu ve etkinlik için değil bireysel
görüşme için davet edildiğini düşündüğünü anladık. Eşini kaybetmiş. Yanındaki yedi
sekiz yaşlarındaki kız yeğeniymiş yalnız kalmasın diye yanına katmışlar. Soma
dışından teyzeye destek olmak için gelmişler. Çocuk burada kuran kursuna
kaydedilmiş. Çok iyi görünmüyorlardı ikisi de.
Kız çocuğu o gün Kur’an Kursunda dört cüz okumuş. “Ağır geldi herhalde
çocuğa söyleyelimde bu kadar çok okutmasın bir daha” dedi teyzesi… Çocuk sağ
eli başında, sol eli midesinde “Başım ağrıyor çok derken” yüzü solgundu. “
Oruçlu musun?” sorusuna teyzesinden geldi yanıt; “Tutturduk ama dayanamadı.
Bugün değil.” Yine de su içmeyi kabul ettiremedim. Teyzesinin dizine uzandı
gözleri kapalı eli başında. Yüzü sapsarı. Teyzenin bireysel görüşme dileğini
görevlilere ilettik. Hemen bir psikologla görüşmesi sağlandı.
Tam da bu
olabilecekler içindi ilk iki etkinlik. Grup kurmak kolay iş değil böylesi bir
sürecin içinde.
Cafer beyle
yakınımızdaki ÇYDD Eğitim Evine uğrayıp önümüzdeki haftanın afişini bırakalım
diye çıktık. Tanıdık yüzlerle “Aaaaa” sesleriyle merhabalaşmalar, kucaklaşmalar
derken “Beş altı çocuk oldu” haberi veren telefonla heyecanla kalktık ve
çalışma yapacağımız yere geldik. Bekleme koridorunda kocaman yeşil gözleriyle
bakan Arda ve kuzeni kullandığı ismiyle Kadir ama aslında nüfusta başka bir
şeymiş… Hemen malzeme çantalarını yüklendiler. Alt kattaki salona girdik. Salon
temizlenmiş beyaz sandalyeler çember oluşturacak şekilde dizilmişti. Malzeme
çantalarını açtık. Kağıtlar, kalemler boyalar, makaslar, boncuklar, yünler
vd.leri sıkılmışlardı uzun yolculukta kapalı kalmaktan. Ortam renklendi.
Gelecekleri beklerken sandalyeleri azalttık, boncukları pipetlerden boncuk
keserek çoğaltarak çalışmaya başladık. Ekip çoğalmaya başladı. Önce Sinem ve
Enis geldi, anneleriyle birlikte. Sonra “Biz de gelebilir miyiz?” diyen Sosyal
Hizmet Uzmanı Perihan’la birlikte Ecrin ve kucağında minik beyaz kuzucuğu.
Sonra Klinik Psikolog Nağme geldi “Ben de katılabilir miyim?” diyerek.
Stajyerlerden Selin ve Hilal katıldı derken… Tam başlamıştık ki anneleriyle
Furkan ve Sinem geldi. Tam yeniden başlıyoruz diyorduk ki annesiyle Eylül
geldi. Hoş geldi…
Planlanan
şekilde yapamadık ama bir tanışma, bir ısınma derken kendimizi “Benim bir
hayalim var” derken bulduk. Hayalimin rengi neydi… Haydi o renkle hayalimizi
kendimize anlatalım diyerek renkli kağıtlara, kalemlere, simlere, boyalara,
yapıştırıcılara sarıldık… Bana sadece izlemek kaldı… Ecrin sandalyesinde oturan Kuzucuğu koydu
hayal kâğıdının üstüne yüzüstü. Artık ne hayal kurdu Kuzucuk bilmiyoruz. Ecrin
üç-dört yaşın enerjisiyle sardı sarmaladı herkesi, sesini hiç duymadık ama enerjisini
hissettik. Elinde boncuk tabağı dolaştırdı, uzanamayana yapıştırıcı verdi, oturdu
hayalini yaptı sonra Kuzucuğunu alıp çıktı, ardından uzman ablası. Annesi
yukarıda görüşmedeydi. Enis annesiyle dışarı çıkmak istedi… Eylül pespembe bir
hayal çizdi. Mor pırıltılara turuncu pırıltıları ekledi. Oturdu kalktı… Furkan
sessizce “Benim hayalim siyah” dedi. Siyah kağıda kurşun kalemle çizdi
hayalini. Beyaz aradı sonra, ten rengi vardı… Arda; Eyfel kulesine gitmek
istiyordu Kadir’le… Nasıl çizilirdi ki derken Stajyer abladan teknolojik destek
geldi… Eyfel kulesi yükselmeye başladı…Betül-Furkan- Sinem sessizce yüksek bir
konsantrasyonla çizdiler,boyadılar serptiler… Malzemeler sessizce uzatıldı bir
elden diğer ele, dizler kâğıdın üstünde gitti geldi… Başlar hiç kalkmadı… Kelimeler
dökülmedi…Çizgiler çoğaldı, pırıltılı tozlar kutu kutu boşaldı…
İşi biten
kendiliğinden sandalyesine çıkıp oturdu. Sessizce. Bitirme çemberini yapıp
birbirimize teşekkür ettik. Furkan “Ben hayalimi yanımda götürmek istiyorum”
dedi… Mor ışıltılı bir gökdelen yapmıştı. Siyah renkli hayal tek başına orada kaldı.
Arda “Bu hayal resim dersinde lazım olur” dedi ve Eyfel kulesini cebine koydu…
Tanışma boncuklarımızı kimimiz kolye yapıp boynuna astı kimimiz bileklik yapıp
bileğine taktı… Bugünden bir an’ı yanımıza aldık. Kadir almak istemedi tanışma
boncuklarından.
Haftaya bir heykeltıraşla tanışacağımızı
paylaşınca sesler heyecanla yükseldi. Yeni etkinliğin afişini Arda’yla Kadir,
Eylül de onlara yardım etti pencerelere astılar. Eylül “Ben de anasınıfıma
asmak istiyorum. Arkadaşlarım da çamur oynasın” dedi… Furkan’la Betül “Evimizin
yakınında okul var oraya da asalım” dedi. İkiz kardeşlerin “Afişi sen alacaksın
ben alacağım” itişmesini izlemek keyifliydi… Çocukların aidiyet geliştirmeleri
sevindiriciydi.
Sinem’in
annesi ağabeyi Enis’le birlikte geldi onu almak için. Sinem zıplayarak “Haftaya
gelelim çamur var” diyordu annesine.
Furkan
hayalini kesip alırken ikizi Betül’e “Bak gelmek istemiyordun bir de.
Eğlenceliymiş” diyerek günün benim penceremden en keyifli cümlesini
kurdu. İçim ısındı.
Bırakılan
hayalleri sıkıca katladık birlikte… Hiç konuşmadık kelimelerle anlatılmayan
hayaller hakkında… Diğer malzemelerin üstüne, kutumuza yerleştirdik. İçinden
saçılan rengârenk pırıltılar bizimle birlikte her yere dağıldı. Işıl ışıl
çıktık etkinlik salonundan önümüzdeki hafta Heykeltıraş Ekin Erman’la çoğalarak
buluşma umuduyla…
13 Temmuz
2014-Pazar/İzmir
Sevgi Koşaner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder