Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Mayıs 2014 Cuma

SOMA'DAN-1


Günlerdir süren içimdeki yangını durduramadım. Elimden hiç bir şey gelmez değildi ki ama ne yapabilirim/z görmek lazımdı. Dün akşam önce bir öğrenci velimle görüştüm. Bölgeye gideceklerdi. Üç soğuk hava aracı yollamışlardı bölgeye. Ardından İzmir İl Müdür Yardımcısı arkadaşım Ayla'yı aradım. "Savaştepe'deyim" dedi. Sahada çalışıyorlardı. Kalkan cenazeler vardı. "Şu an bizim de yapabileceğimiz çok şey yok , aileleri ziyaret ediyoruz,zaman içinde göreceğiz" yanıtını aldım. İçim "Orada ol." diyordu. Yaşar Beyi aradım ve sağ olsun bugün onun aracıyla yola koyulduk. Bergama üzerinden gittik. Neye gereksinim var görelim ve yapabileceğimiz ne var bilelim istedik. Öğlen saatlerinde ulaştık Soma'ya. İlçe girişinde polisler vardı ve yolu kapatmışlardı. Sonradan farkettik yol hastane yoluydu,acil durum için kapatılmış olabilir diye düşündük.Önce ne yandan gireceğimizi bilemedik. Sonra resmi araç olduğunu tahmin ettiğimiz siyah renkli üç binek araç ve bir minübüsü (sivil plakalı-kırmızı mavi led ışıkları yanan) takip ettik. Tuhaf bir konvoy olarak ara yollardan ana caddeye çıktık. O siyah araç konvoyu Ordulular Derneği isimli bir yerde durdu. Binanın önü kalabalıktı ve kameralar vardı. Biz Yaşar beyin bir arkadaşından bilgi alacağımızı düşünerek bizi epey zorlayan bir yol tarifi ve zaman kaybına neden olan bir süreç sonrası bir yerlere geldik ama bilgi alamadık. Ayla'yı aradım Huzurevinde kriz merkezi olduğunu öğrendik. Benim için farklı duygularla dolu bir huzurevi ziyareti yaptık. Aynı zamanda bakım ve rehabilitasyon merkezi. Kuruluşun açılış çalışmalarını şube müdürü olduğum dönemde tamamlamıştık ve açılışında bulunmuştum,zaman içinde de birkaç kez gitmiştim. Çok değişmiş, genişlemiş. Bir aidiyet duygusu ile girdim binadan. Geniş salonda önceden Soma Kömür Madenleriyle ilgili duvar resimleri vardı diye anımsıyorum. Kuruluş müdürüyle görüşmek üzere çaldığım kapıda Beycan beyin ismi çok tanıdıktı. Kuruluş Müdürü Alim bey ve bakanlık görevlileri vardı odada. Kendimi tanıtıp ne yapabiliriz sorusunu sorduğumda şu an saha çalışmaları yapıldığı bilgisini aldım. Gereksinim olduğunda saha çalışması için gönüllü olduğumu ileterek ,iletişim bilgileri alarak vererek,maden sahasına doğru yola çıktık. Alim beyin bir duygusunu paylaşmadan edemeyeceğim. Maden kazasının olduğu andan itibaren Türkiye'nin her yerinden sosyal hizmet çalışanlarının aradığını ve bundan çok mutlu olduğunu dile getirdi. Beycan Beyi aradık yolda, maden sahasında olduğunu öğrenmiştik.Cenazeye gittiğini ama sahada Cafer Beyin olduğunu söyledi ve iletişim bilgilerini ulaştırdı. Madene giden yol bir süre sonra insan ve araç kalabılığı ile doluydu. Yol boyu jandarma arada durdurarak madene giremeyebileceğimizi söyledi. Maden girişinde gerçekten de giremedik. Kriz merkezinden geldiğimizi, sahadaki kriz merkezine gitmek istediğimizi söyledik. Ancak resmi görevliler ve madenci yakınlarına geçiş verebileceklerini,ertesi gün gelmemizi söyledilr. Bunu çok anlamadık neden ertesi gün?. Cafer Beyi aradık, o bulunduğumuz yere doğru yola çıktı ancak sonra anladık ki biz ilk giriş noktasındaymışız. Buluşamadık.Sonuçta içeri giremedik. Bulunduğumuz yerde jandarma oldukça sakin bir şekilde gelen herkese uygun bir dil kullanarak geçiş izni veremeyeceğini ve geri dönmelerini söylüyordu ama insanlar dönmek yerine park ediyor ve bekliyordu. Battaniye getirenler vardı, arabasına biri su doldurmuş, biri ayran doldurmuştu,bir araçta da redbul vardı, bir araç çocuklar için oyuncak getirmişti. Jandarma sahada çocuk olmadığını söyledi. Karşıyaka'dan bir otobüs insan vardı. "Karşıyaka halkı olarak yanınızdayız" yazan siyah tişörtler giymişlerdi ve anladığımız kadarıyla otobüste malzeme getirmişlerdi. Israrcı tavırlar karşısında bir jandarma subayı temsilciler seçti ve kendisi eşlik ederek malzemeleri sahaya götürdüler. İstanbul'dan, Turgutlu'dan ve başka başka yerlerden ,kadınlı erkekli kendi araçlarına atlayıp gelmiş insanlar vardı. Herkes bir şekilde orada olmak istemişti bizim gibi. Yaşlı bir amca vardı jandarma erine gidip gidip "Saat beşten sonra alacaksınız değil mi?" diye soruyordu. Nedenini anlayamadık. Bekleyişe biz de eşlik ettik. Sonra orada beklemenin kimseye bir yararı olmadığını ve görevlilerin de işini zorlaştırdığımızı düşünerek İzmir'e doğru yola çıktık.
Telefon görüşmeleriyle ne yapabileceğimiz sorusu aslında her sosyal hizmet çalışanın çok iyi bildiği bir noktaya geldi. Bu tür krizlerde öncelik arama-kurtarma ve sağlık ekiplerinindir. Onların işi biter ve saha da sosyal hizmet çalışmaları uzun süreli bir şekilde devam eder,rehabilitasyon sürecidir bu.
Bu yazıyı okuyan benim gibi artık sosyal hizmet çalışanı olmayan (ben hala ASPB diyemiyorum özür dilerek) arkadaşlarımdan saha deneyimi olanlar Huzureviyle bağlantı kurarak saha çalışmaları için destek verebilirler. Sonraki süreçte sahada yapılması planlanacak çocuklara ve kadınlara yönelik çalışmalarla ilgili ,sahadan gelecek bilgiye göre destek verebilecek herkesin bu desteği vereceğini biliyorum. Dönüş yolunda Heykeltraş Ekin Erman'ın atölyesinde bir çay içimi dinlendik, izlenimlerimizi paylaştık ve Ekin , "Çocuklarla yapılacak her çalışmaya varım beni de düşünmeyi unutmayın" diyerek desteğini verdi.
Hepimiz şu an madende olan kişileri ve onlara ne olacağını merak ediyoruz ve içimiz yanıyor. Ortak vicdanımız yaralı. Kayıplar var,hala yakının /ların/dan haber alamayanlar var. Bir evden birden çok çıkan cenaze var. Cenazelerini alanlarda tutulan yas var.Ortak bir acının paylaşımı var. Asıl kayıplarından hala haber alamayanlarda ise çaresizlik ve öfke birikiyor. Ateş ise düştüğü yeri daha çok yakıyor.

Verebileceğimiz desteklerde örgütlü olmak ve sahada olanlarla koordineli olmak önemli. Bazen iyi niyetli çabalar olumsuz sonuçlara neden olabiliyor bu tür kriz durumlarında.
Bugün en azından ne yapabileceğimi öğrenmiş olmanın huzurunu taşıyorum. Ve yalnız olmadığımı/zı biliyorum.
16 Mayıs 2014-İzmir
Sevgi Koşaner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder