Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Eylül 2014 Cumartesi

SOMA BULUŞMALARI-9


Çizgi Roman Atölyesi / ÇROP- Ümit Kireççi- Murat Bozkurt / 11 Eylül 2014/ Soma

Bugün İzmir’den bir konuğumuz var daha bana eşlik eden. Mimar Tezer Arıcan sergi düzenlemesiyle ilgili destek vermek üzere benimle birlikte geldi Soma’ya. Bornova Evka-3 Metro durağında buluştuk ve yol boyu eskilerden yenilerden bir sohbetle Soma’ya ulaştık.

Sevgili Ümit Kireççi sabah erkenden İstanbul-Akhisar-Soma yolculuğunu tamamlamıştı. Fatih bey onu karşılamış ve Sosyal Hizmet Merkezinde konuk etmişti. Murat Bey Foça’dan özel aracıyla yola çıkmıştı henüz yoldaydı. Kaymakam bey bizi bekliyordu. Hep birlikte gittik. Genelde resmi ve kısa sürelerle gerçekleşen bu görüşmeler bugün bizi epey güldüren keyifli bir zaman geçirten şekilde geçti. Murat bey de bize burada katıldı. 

Kapanış etkinliğinin gün ve saati gündem maddemizdi. Hafta içi Perşembe veya Cuma günü saat 15.00 ten sonra yapılmasını önerdiler, okullar açıldığı için hafta içi ve o saatin çocuklar ve aileler açısından sıkıntılı olacağını ve ailelerle görüşmenin uygun olacağını kararlaştırdık. Kaymakam bey yaptırmak istediği yeni kütüphane ile ilgili SOSEV den Mustafa Beyle bizi tanıştırdı. Mustafa Beyle yıllar öncesinden tanışıyordum, Bakım ve Rehabilitasyon merkezi binasını yaptırmışlardı, devlet koruması altındaki yetişkin zihinsel engelliler merkezi olarak açılışını yapmıştık geçmişte. Şimdi ek binalarıyla gelişmiş bir huzurevi eklenmiş güzel bir tesise dönüştürmüşler. Yeni kütüphaneyi de vakıf aracılığı yapmak istiyor kaymakam bey. Hep birlikte Emniyet Parkının yüksek ağaçlı, yemyeşil keyifli ortamında yemeğe gittik. Jandarma Komutanı ve İlçe Emniyet Müdürü de bize eşlik etti. SOSEV den İnan bey katıldı sonradan ve yeni kütüphane için eski Verem Savaş Dispanseri binasıyla ilgili görüşlerini paylaştı. Yemekte Kaymakam Beyin neşeli, nüktedan ve edebiyatsever yanını gördük. Okuduğu şiirler kadar, anlattığı hikayeler, Van gölü canavarını gördüğünü söyleyen bir vatandaşla ilgili paylaştığı bir anekdot bizim masadan yükselen kahkahaları arttırdı. Ümit’in kaleminden;

“ Van Gölü canavarını gördüğünü söyleyen kişiye Van kalesini soruyor spiker.Aralarında geçen konuşma şöyle devam ediyor;
- Küçük amcam Süleyman müteahhit o yaptı bu kaleyi.
- Nasıl yani, Kale Urartular zamanından kalma, biz onlar yaptı biliyoruz!
- Yoook, onlar pirket taşıdı sadece, amcam Süleyman müteahhit o yaptı.”

Ayların hüzünlü ve hep yapılacaklara, eksikliklere dair işlerin paylaşıldığı günlerinden sonra bu bol kahkahalı yemek hepimize iyi geldi. Etkinlik salonuna ulaştık. Tevhide Hanım her zamanki toparlayıcılığı ile salon için gereken malzemeleri hazır edilmişti. Bu etkinlik için gereken yazı tahtaları sağlanmıştı bir kısmı camiden gelmişti.

Etkinlik Ümit’in müthiş enerjisiyle kahkahalar arasında başladı.  Çizgi roman nedir üzerinden başlayan sohbet doğaçlama canlandırmalarla devam etti. Daktiloyla yazı yazma sahnesinde o güne dek izleyici kalmayı tercih etmiş çocukların ve annelerinde kahkahaya bulandığı anlar oldu. O günün çizgi romanına bir mekan gerekiyordu. Bir yerde geçmesi gerekiyordu hikayenin. Bir parmak ısrarla kalkıyordu, heyecanla sallanıyordu işaret parmağı gerisini Ümit’in kaleminden dinleyelim;

Bir yer :)

Valla öldürürler adamı küçük deliler :)
Soma çizgi roman atölyesinde adını yazmayacağım dünya güzeli bir kız çocuğu neşe kattı defalarca. Hemen her söylediğine güldük. Canlı, tatlı bir kızdı inşallah hep öyle kalır.

İşte atölyenin bir yerinde ben her zamanki gibi öykü oluşturma yöntemlerinden birini göstererek mekan önermelerini istedim çocukların. Hiç öneri gelmedi. Derken kızımız parmak kaldırdı, parlayan gözlerini benimkilere dikti, parmak sabırsızca sağa sola sallandı. Söz verdim:

- Söyle bir tanem, hikâyemiz nerede geçsin?
- Hamidiye mahallesinde!
- (Güldük bolca) Yok olmaz canımın içi, bize herkesin bildiği, herkesin tanıdığı bir yer lazım.
- (Kısa bir sessizlik) Bizim ev.
- (Gülmenin dozu kaçtı burada az ama sonunda toparlandık atölyecek) Sen ne yapıyorsun, evinizi mi tarif ediyorsun?
- Evet, Hamidiye mahallesi, ... apartmanı, ...numara, bizim ev...
Nasıl toparlandık da gülmeyi bıraktık hatırlamıyorum :)”

Sonrasında gelen ilk kelime “Maden” oldu. Park, denizaltı vd. izledi. Öykü Lunapark’ta geçecekti. Bir de kahramanı olması gerekiyordu. Ve ardından bir olay olması lazımdı. Çocuklar kadar genelde izleyici olmayı seçen anneler ve anneanneler de katıldı yüzlerinde kocaman gülümsemelerle.

Öykü metni kararlaştırıldı artık sahne Murat’ındı. Öykü çizgiye nasıl dönüşecekti… kağıtlar kalemler dağıtıldı, parmaklar sıkıca kavradı kalemi, diller ağızdan hafifçe dışarıda tam konsantrasyon çizim çalışmasına geçildi. Bu arada Ümit hiç rahat durmuyordu, anneleri işin içine kattı, biri o kadar konsantre olmuştu ki baş örtüsü dağılmıştı ama o farkında bile değil çizgi romanını yapıyordu. Annelerin yanında arada yine bitiverdi Ümit “Nasıl eğleniyor muyuz kızlar? sorusuyla kahkahalar dışarı taştı. Onların yüzlerinde oluşan gülüşleri ve dışarıdaki herşeyi unuttukları o ana yoğunlaşan ifadelerini  izlemek içimi öylesine yükseltti ki, işte bu gülümsemelere değer dedim içimden. Haftalardır hüzünlü o yüzlerin kahkahaya bulanması paha biçilmez bir mücevher değerinde armağandı.

Çizgi roman sayfası çizilmiş, kahramanların nasıl yerleşeceği, konuşma balonları, kim yazmış, kim çizmiş ve SON kutucuğu eklenerek çizgi roman tamamlandı. Küçük büyük herkes duvara astı yaptığı çalışmayı. Çalışma bitmişti ama kimsenin gitmeye niyeti yoktu.

Bitiş çemberinde kapanış etkinliğinin Cumartesi yapılmasının daha iyi olacağını söyledi anneler, hafta içi çocuklar okuldan geliyordu geç saatte, akşam yemeği hazırlıkları oluyordu. Çocukların hepsi aynı saatte çıkmıyordu okuldan. Bir sonraki hafta okullar açılıyordu, çocuklar etkinliğe gelemeyebileceklerini saatinin akşama alınmasını istediler. Kendi aralarında çözümler üretmeye çalıştılar. Bizi evlerinde konuk edebileceklerini söylediler. Biz de saati değiştiremeyeceğimizi ama onları bekleyebileceğimizi dile getirdik. Kapanış etkinliğini yine afişlerle duyuracağımızı, telefonla da kendilerine haber verileceğini söyledik. Haftaya gelemeyenler böylece haberdar olabilecekti. Çocuklarsa çamur etkinliği için çok heyecanlıydı. İçlerinden biri boynuma atladı ve;

“Çamur çamur
 Çamur olmazsa hamur”

Tekerlemesini başlattı, grup ona eşlik etti. İki hafta vardı daha çamur atölyesine evde hamur tarifiyle kendimi kurtardım. Bu arada gelen bir cümle içimi yaktı. Boynuma atlayan yakın kaybı olan çocuklardan biriymiş, annesiyle kendi evlerinde değillermiş ve büyükanne izin vermezdi bunu yapmalarına… Anne de onayladı. Burada her sevincin içine insanın boğazını düğümleyen bir şeyler karışıyor.

Fatih bey ve gönüllü psikologlardan  Esra Çimen'in de katılımıyla ara sokakta bir çay içimi paylaştık günü. Ardından Murat Beyi Foça’ya doğru yolcu ettik. 

Tezer’le salonun sergi salonu olarak nasıl düzenlenebileceği,malzemelerin İzmir’de hazırlanırsa taşıma güçlüğü üzerinde anlaştık ve Soma’da neler yapılabilir üzerine bir araştırma yaptık Kırtasiyeden uygun malzemeyi seçtik. Ümit 20.30 otobüsüyle Akhisar’dan İstanbul'a dönecekti. Tezer’le ona eşlik ettik. Akhisar garajı bizi yine konuk etti. İzmir’e son otobüs saatinin 20.00 olarak değiştiğini öğrendik.Son anda öğrendiğimiz bu bilgiyle Ümit’e veda ederek İzmir yoluna koyulduk.

Yorucu ama keyifli bir gün daha sona ermişti.
Önümüzdeki hafta Gülsevin Kıral’la "Küçük Dedektifler İz Peşinde” diyeceğiz.

Sevgi Koşaner


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder