Çizgi Roman Atölyesi / ÇROP- Ümit Kireççi- Murat Bozkurt / 11 Eylül 2014/ Soma
Bugün İzmir’den bir konuğumuz var daha bana eşlik
eden. Mimar Tezer Arıcan sergi düzenlemesiyle ilgili destek vermek üzere
benimle birlikte geldi Soma’ya. Bornova Evka-3 Metro durağında buluştuk ve yol
boyu eskilerden yenilerden bir sohbetle Soma’ya ulaştık.
Sevgili Ümit Kireççi sabah erkenden İstanbul-Akhisar-Soma
yolculuğunu tamamlamıştı. Fatih bey onu karşılamış ve Sosyal Hizmet Merkezinde
konuk etmişti. Murat Bey Foça’dan özel aracıyla yola çıkmıştı henüz yoldaydı.
Kaymakam bey bizi bekliyordu. Hep birlikte gittik. Genelde resmi ve kısa
sürelerle gerçekleşen bu görüşmeler bugün bizi epey güldüren keyifli bir zaman
geçirten şekilde geçti. Murat bey de bize burada katıldı.
Kapanış etkinliğinin
gün ve saati gündem maddemizdi. Hafta içi Perşembe veya Cuma günü saat 15.00
ten sonra yapılmasını önerdiler, okullar açıldığı için hafta içi ve o saatin
çocuklar ve aileler açısından sıkıntılı olacağını ve ailelerle görüşmenin uygun
olacağını kararlaştırdık. Kaymakam bey yaptırmak istediği yeni kütüphane ile
ilgili SOSEV den Mustafa Beyle bizi tanıştırdı. Mustafa Beyle yıllar öncesinden
tanışıyordum, Bakım ve Rehabilitasyon merkezi binasını yaptırmışlardı, devlet
koruması altındaki yetişkin zihinsel engelliler merkezi olarak açılışını
yapmıştık geçmişte. Şimdi ek binalarıyla gelişmiş bir huzurevi eklenmiş güzel
bir tesise dönüştürmüşler. Yeni kütüphaneyi de vakıf aracılığı yapmak istiyor
kaymakam bey. Hep birlikte Emniyet Parkının yüksek ağaçlı, yemyeşil keyifli
ortamında yemeğe gittik. Jandarma Komutanı ve İlçe Emniyet Müdürü de bize eşlik
etti. SOSEV den İnan bey katıldı sonradan ve yeni kütüphane için eski Verem Savaş
Dispanseri binasıyla ilgili görüşlerini paylaştı. Yemekte Kaymakam Beyin neşeli,
nüktedan ve edebiyatsever yanını gördük. Okuduğu şiirler kadar, anlattığı
hikayeler, Van gölü canavarını gördüğünü söyleyen bir vatandaşla ilgili
paylaştığı bir anekdot bizim masadan yükselen kahkahaları arttırdı. Ümit’in
kaleminden;
“
Van Gölü canavarını gördüğünü söyleyen kişiye Van kalesini soruyor
spiker.Aralarında geçen konuşma şöyle devam ediyor;
- Küçük amcam Süleyman müteahhit o yaptı bu kaleyi.
- Nasıl yani, Kale Urartular zamanından kalma, biz onlar yaptı biliyoruz!
- Yoook, onlar pirket taşıdı sadece, amcam Süleyman müteahhit o yaptı.”
- Nasıl yani, Kale Urartular zamanından kalma, biz onlar yaptı biliyoruz!
- Yoook, onlar pirket taşıdı sadece, amcam Süleyman müteahhit o yaptı.”
Ayların hüzünlü ve hep yapılacaklara, eksikliklere dair işlerin
paylaşıldığı günlerinden sonra bu bol kahkahalı yemek hepimize iyi geldi.
Etkinlik salonuna ulaştık. Tevhide Hanım her zamanki toparlayıcılığı ile salon
için gereken malzemeleri hazır edilmişti. Bu etkinlik için gereken yazı
tahtaları sağlanmıştı bir kısmı camiden gelmişti.
Etkinlik Ümit’in
müthiş enerjisiyle kahkahalar arasında başladı.
Çizgi roman nedir üzerinden başlayan sohbet doğaçlama canlandırmalarla
devam etti. Daktiloyla yazı yazma sahnesinde o güne dek izleyici kalmayı tercih
etmiş çocukların ve annelerinde kahkahaya bulandığı anlar oldu. O günün çizgi
romanına bir mekan gerekiyordu. Bir yerde geçmesi gerekiyordu hikayenin. Bir
parmak ısrarla kalkıyordu, heyecanla sallanıyordu işaret parmağı gerisini
Ümit’in kaleminden dinleyelim;
Bir yer :)
Valla öldürürler adamı küçük deliler :)
Soma çizgi roman
atölyesinde adını yazmayacağım dünya güzeli bir kız çocuğu neşe kattı
defalarca. Hemen her söylediğine güldük. Canlı, tatlı bir kızdı inşallah hep
öyle kalır.
İşte atölyenin bir
yerinde ben her zamanki gibi öykü oluşturma yöntemlerinden birini göstererek
mekan önermelerini istedim çocukların. Hiç öneri gelmedi. Derken kızımız parmak
kaldırdı, parlayan gözlerini benimkilere dikti, parmak sabırsızca sağa sola
sallandı. Söz verdim:
- Söyle bir tanem, hikâyemiz
nerede geçsin?
- Hamidiye
mahallesinde!
- (Güldük bolca) Yok
olmaz canımın içi, bize herkesin bildiği, herkesin tanıdığı bir yer lazım.
- (Kısa bir
sessizlik) Bizim ev.
- (Gülmenin dozu
kaçtı burada az ama sonunda toparlandık atölyecek) Sen ne yapıyorsun, evinizi
mi tarif ediyorsun?
- Evet, Hamidiye
mahallesi, ... apartmanı, ...numara, bizim ev...
Nasıl toparlandık da
gülmeyi bıraktık hatırlamıyorum :)”
Sonrasında gelen ilk
kelime “Maden” oldu. Park, denizaltı vd. izledi. Öykü Lunapark’ta geçecekti. Bir
de kahramanı olması gerekiyordu. Ve ardından bir olay olması lazımdı. Çocuklar
kadar genelde izleyici olmayı seçen anneler ve anneanneler de katıldı
yüzlerinde kocaman gülümsemelerle.
Öykü metni kararlaştırıldı artık sahne Murat’ındı. Öykü çizgiye
nasıl dönüşecekti… kağıtlar kalemler dağıtıldı, parmaklar sıkıca kavradı
kalemi, diller ağızdan hafifçe dışarıda tam konsantrasyon çizim çalışmasına
geçildi. Bu arada Ümit hiç rahat durmuyordu, anneleri işin içine kattı, biri o
kadar konsantre olmuştu ki baş örtüsü dağılmıştı ama o farkında bile değil
çizgi romanını yapıyordu. Annelerin yanında arada yine bitiverdi Ümit “Nasıl
eğleniyor muyuz kızlar? sorusuyla kahkahalar dışarı taştı. Onların yüzlerinde
oluşan gülüşleri ve dışarıdaki herşeyi unuttukları o ana yoğunlaşan
ifadelerini izlemek içimi öylesine
yükseltti ki, işte bu gülümsemelere değer dedim içimden. Haftalardır hüzünlü o yüzlerin kahkahaya
bulanması paha biçilmez bir mücevher değerinde armağandı.
Çizgi roman sayfası
çizilmiş, kahramanların nasıl yerleşeceği, konuşma balonları, kim yazmış, kim
çizmiş ve SON kutucuğu eklenerek çizgi roman tamamlandı. Küçük büyük herkes
duvara astı yaptığı çalışmayı. Çalışma bitmişti ama kimsenin gitmeye niyeti
yoktu.
Bitiş çemberinde
kapanış etkinliğinin Cumartesi yapılmasının daha iyi olacağını söyledi anneler,
hafta içi çocuklar okuldan geliyordu geç saatte, akşam yemeği hazırlıkları
oluyordu. Çocukların hepsi aynı saatte çıkmıyordu okuldan. Bir sonraki hafta
okullar açılıyordu, çocuklar etkinliğe gelemeyebileceklerini saatinin akşama
alınmasını istediler. Kendi aralarında çözümler üretmeye çalıştılar. Bizi
evlerinde konuk edebileceklerini söylediler. Biz de saati değiştiremeyeceğimizi
ama onları bekleyebileceğimizi dile getirdik. Kapanış etkinliğini yine
afişlerle duyuracağımızı, telefonla da kendilerine haber verileceğini söyledik.
Haftaya gelemeyenler böylece haberdar olabilecekti. Çocuklarsa çamur etkinliği
için çok heyecanlıydı. İçlerinden biri boynuma atladı ve;
“Çamur çamur
Çamur olmazsa hamur”
Tekerlemesini
başlattı, grup ona eşlik etti. İki hafta vardı daha çamur atölyesine evde hamur
tarifiyle kendimi kurtardım. Bu arada gelen bir cümle içimi yaktı. Boynuma
atlayan yakın kaybı olan çocuklardan biriymiş, annesiyle kendi evlerinde
değillermiş ve büyükanne izin vermezdi bunu yapmalarına… Anne de onayladı. Burada
her sevincin içine insanın boğazını düğümleyen bir şeyler karışıyor.
Fatih bey ve gönüllü psikologlardan Esra Çimen'in de katılımıyla ara sokakta bir çay
içimi paylaştık günü. Ardından Murat Beyi Foça’ya doğru yolcu ettik.
Tezer’le salonun sergi salonu olarak nasıl düzenlenebileceği,malzemelerin İzmir’de hazırlanırsa taşıma güçlüğü üzerinde anlaştık ve Soma’da neler yapılabilir üzerine bir araştırma yaptık Kırtasiyeden uygun malzemeyi seçtik. Ümit 20.30 otobüsüyle Akhisar’dan İstanbul'a dönecekti. Tezer’le ona eşlik ettik. Akhisar garajı bizi yine konuk etti. İzmir’e son otobüs saatinin 20.00 olarak değiştiğini öğrendik.Son anda öğrendiğimiz bu bilgiyle Ümit’e veda ederek İzmir yoluna koyulduk.
Tezer’le salonun sergi salonu olarak nasıl düzenlenebileceği,malzemelerin İzmir’de hazırlanırsa taşıma güçlüğü üzerinde anlaştık ve Soma’da neler yapılabilir üzerine bir araştırma yaptık Kırtasiyeden uygun malzemeyi seçtik. Ümit 20.30 otobüsüyle Akhisar’dan İstanbul'a dönecekti. Tezer’le ona eşlik ettik. Akhisar garajı bizi yine konuk etti. İzmir’e son otobüs saatinin 20.00 olarak değiştiğini öğrendik.Son anda öğrendiğimiz bu bilgiyle Ümit’e veda ederek İzmir yoluna koyulduk.
Yorucu ama keyifli bir gün daha sona ermişti.
Önümüzdeki hafta Gülsevin Kıral’la "Küçük Dedektifler İz Peşinde”
diyeceğiz.
Sevgi Koşaner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder