Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Temmuz 2014 Cuma

SOMA BULUŞMALARI- 3

Sevgi Koşaner'le "Bir Varmış Bir Yokmuş" 24 Temmuz 2014


Zorlu bir hafta oldu duygusal açıdan bu hafta. Geçen haftaki Yaratıcı Çamur Atölyesi hem çocuklar açısından hem de benim açımdan bir terapi sürecini beraberinde getirdi. Babanın mezarına yapılan armağanın yapılış aşamaları ve son halinin ben de yarattığı çarpan etkisi büyük oldu. Yaşattığı duygusal yoğunluk için TPD İzmir Şubeden Ayperi aracılığı ile Psikolog Deniz’den büyük bir destek geldi.
Deniz’le yaptığımız travma temizleme çalışması iki açıdan önemli oldu. Biri Sosyal Hizmet Merkezi’nde böyle bir çalışmayı yaparak hedef kitleye ulaşabilme olanağıyla birlikte psikolojik destek alan çocuklarla çalışan profesyonellere de, izlenen çocuklarla ilgili süreci aktarabilme olanağı olmasıydı. Sanat yoluyla yapılan bilinçdışı bir çalışmaya olanak sağlayarak bir çocuğun babasıyla vedalaşabilmesine fırsat sağlayacak iyi bir iş yapmıştık.
İkinci ayrımsadığım şey ise 99 Marmara ve Düze depremlerinin bizim için büyük bir okul olduğu gerçeğini bir kez daha fark etmek oldu. Yaşanan acılardan bir ders çıkarılmıştı. Meslek dernekleri kendilerini ve üyelerini geliştirmiş, müdahale süreci ve boyutlarını genişletmişlerdi. Yaşanan felaketlerin mağdurları kadar, süreç içinde görev alanların, gönüllülerin de travma temizleme çalışmalarının içinde yer almasını sağlayarak profesyonel bir dayanışma geliştirmişlerdi. Sahada bilincinizin ve bilinçaltınızın algıladığı o kadar çok şey oluyor ki. Çoğunlukla farkına varmadığımız bu algılamalar, anlamlandıramadığımız fiziksel ağrılara, duygu durumlarına neden olabiliyor. Bunları çok ta farkındalığımız olmadan evimize, ailemize taşıyoruz. Ruhumuzu korumak için de mutlaka bir şeyler yapmamız gerekiyor. Kendi adıma bana bu güçlü desteği verenle Deniz’le yaptığımız travma temizleme çalışması Soma faciasının ilk günlerinden bu yana göğsümün ortasına oturmuş yumruyu çözebilme olanağını verdi ve beni özgürleştirdi. Bunun için ne kadar teşekkür etsem az.
Bugün yolculuk var yine Soma’ya…
Sabah ÇYDD Eğitimevi’nde 3-4 yaş grubuyla buluşacağım. Öğleden sonra ÇGYD nin “Soma’ya bir Köprü” Projesi kapsamında “Bir Varmış Bir Yokmuş” diyeceğim Sosyal Hizmet Merkezinde…
İzmir’den yolun uzun sürmesi nedeniyle bir gece önceden Akhisar’a anne baba evine geldim. Sabah serinliğinde çocukluğumun kokularıyla yola koyuldum. Tütün Otel’in karşısındaki otobüs durağından Akhisar Birlik’in Soma dolmuşuna bindiğimde saat 09.10 du. Garaja uğrayıp yolcu alıp Soma’ya doğru hareket ettik. Süleymanlı Köyüne girdik. Yol kenarında birkaç tarlada tütün ekildiğini gördüm. Uzun zamandır tütün ekimi yasaktı buralarda. Dip kırımları yapılmıştı.  Yolun iki yanında zeytinyağı işlikleri sıralanıyordu. Süleymanlı’dan başlayan zeytinlikler Çoban Hasan Köyü ve yol boyu eşlik etti. Bakır ilçesi girişinde iki efe heykeli selamladı, hemen yanı başlarında günebakanlar güneşe çevirmişti yüzünü. Ana girişteki kavşakta bulunan bayraklar yarıya indirilmişti. Henüz Soma’nın acısı dinmemişken Gazze içindi bu kez yas.  Kırkağaç ilçesine geldiğimizin belirtisi dev kavun heykelinden sola döndüğümüzde orta refüjde kavun tarlasının canlandırıldığı bir alanda kavun toplayan kadın ve erkek heykelleri “Hoşgeldiniz” diyordu. Yol boyu bir ıhlamur çiçeğe durmuştu. Kırkağaç Garajında telli kavağın hışırdayan yaprakları, yeni dünyanın henüz olgunlaşmamış meyvelerinin altında yolcu indirdik… Yeni yolcuları aldık ve iki ellerini yukarıya dua edercesine kaldırmış Mehmetçik heykelinden sola dönerek Şehit Jandarma Yüzbaşı Yavuz Başağar Kışlasının önünden geçtik. Sarı bir sıcakta yol alırken dolmuşun kliması ilaç gibiydi. Zeytinliklerle dolu ovanın bağrından gökyüzüne yükselen termik santralin bacaları Soma’ya geldiğimizi söylüyordu. Mezarlığın önünden geçiyoruz. İlk kez başımı çevirip bakabiliyorum ve Deniz’le yaptığımız çalışma için ona bir kez daha teşekkür ediyorum içimden. Saat 10.20 de Soma garajına indim.

Garajdan çıkıp sola dönüp dümdüz gittiğinizde ÇYDD Eğitimevi binasına varıyorsunuz. Hemen öncesinde bir avcılık kulübü var. Kulübün penceresinde asılı bir afiş var ki size bir akıl tutulması yaşatıyor. Şehit madenci çocukları için açılacak anaokulu için “Siz de bir kurşun atın”!.... Çocuk ve kurşun kelimesini yan yana görmek bile insanın tüylerini diken diken ediyor.

ÇYDD Eğitimevi’nin kapısından giriyorum Günseli Hanım ve ÇYDD İzmir Şube Başkanı Gönül Kaya orada. Kucaklaşıyoruz. Çocuklar daha yeni gelmeye başlamışlar. Biraz daha bekleyelim diyorlar. Sınıfa girdiğimde Ege, Elif, Yiğit ve Doğa bekliyordu beni öğretmenleriyle. Arka bahçede biri daha var. Annesi getirmiş ancak bahçeden sınıfa girmiyormuş. İkna etmeye çalışıyorlar, salıncağın ipine sıkı sarılmış inmemekte ısrarlı. Daha hiç içeri girmediğini öğreniyorum. Selamlaşıyoruz miniklerle. Sansula’nın sesi gözlerini büyütüyor, bir anda başıma üşüşüyorlar. Eğer isterlerse sonra onlarında kullanabileceğini söylüyorum… Sevgili Fatih Erdoğan’ın kulaklarını çınlatarak başlıyoruz;

“Çocuktum ufacıktım
Bir susayıp bir acıktım
Dedim dede masal anlat
Dedem dedi sen anlat
Ben anlattım dedem güldü
Bilmem dedem neden güldü.”


“Bu ne sessizlik” kitabımla tanışıyoruz. Kartopu tavşanı uyandırmaya çalışıyoruz, o kadar çok gürültü yapıyoruz ki uyanmıyor bir türlü. Sonunda biz yorgun düşüyoruz ve susuyoruz. Aaaaa o da ne uyanıyor KartopuJ)) Sırasıyla sansula’yı alıyorlar ellerine Doğa, kırmızı başlıklı kızın masalını anlatıyor. Ege, sansula’nın sesiyle anlatıyor masalını. Elif’e veriyor. Yiğit “Eee anlatmadın masalı “diyor. Ege sansulayı gösteriyor “Anlattım.” Elif sadece kendisinin duyduğu bir sesle anlatıyor masalını. Sansulayı çalıyor. Sonra “Bitti “ diyerek Yiğit’e veriyor. Yiğit, bir varmış bir yokmuş diyerek dinazorlardan başlıyor canavarlardan çıkıyor ama günümüze gelemiyor bir türlü. Yemek molası geliyor ama  canavarlar gitmiyor ki yiyebilelim. Sonunda canavarlar sınıfın kapısına geliyorlar, gidip yumrukluyor onları kovalıyor, sansulayı tın tın tınlatıyor ve “Şimdi bitti” diyor. Alkışlarla bitiriyoruz etkinliği. Onlar ara öğünlerini yerken ben sınıftan çıkıyorum.

Toparlanırken genç bir karı koca giriyor eğitim evine. Üç yaşlarında bir çocukları varmış. Getirebilirler miymiş? Baba duramıyor içeride, ben dışarıda bekleyeyim diyor. Anne, “Ata Bacasında çalışıyordu eşim. Üç gün madene girdi yardım için. Şimdi çok iyi değil” diyor. İçimize saplanıyor kelimeler. Psikososyal Destek Merkezine yönlendiriyoruz, ücretsiz hizmet alabileceklerini belirterek. Günseli hanım anlatıyor sonra, annelerle yaptıkları bir çalışmada da bir grup anneyi alıp kendileri götürmüşler destek merkezine. Hayat akıyor buralarda ama su gibi değil… Günübirlik gidiş gelişlerde çok fark edemiyor insan… Koca bir hüzün kol geziyor oysa…

Elimde malzeme çantam çıkıyorum. Önce Akhisar Köftecisine uğruyorum. Kaymakamlığın karşısında küçük bir esnaf lokantası. Oradan Sosyal Hizmet Merkezine gidiyorum. Alim Bey bir toplantıda. Odasında beklerken etkinlik malzemelerimin iplerini takıyorum. Bir sonraki etkinliğin afişlerini Alim beye bırakıp etkinliği yapacağım salona gidiyorum. Tevhide Hanım sandalyeleri hazırlıyor. Stajyerler henüz gelmemiş. Etkinlikte kullanacağım malzemeleri çıkarıyorum. Kayıt için kağıt, kayıt formları bugün ilk kez kullanacağımız. Derken üstünde pembe tişörtü ardında bir grup çocukla Nurefşan geliyor. “Bizzz geldikkk” diyerek. Boyunlarında geçen haftanın isimlikleri. Bu hafta yapmamayı düşünmüştüm tek başıma yetiştiremeyecektim. Çocuklar imdada yetiştiler. Nurefşan gelenlerin isimlerini yazmaya başladı… Biri kayıt formlarını ayırdı, birileri isimleri yazdı, birileri ip kesti ve isimliklere geçirdi. Gittikçe çoğalmaya başladık. Arka mahalleden gelecek çocuklar vardı. Onları beklerken etkinlik sonunda kullanacağımız grafon kağıtlarını kesmelerini istedim çocuklardan. Yere serdiğimiz halı çok işe yaradı. Onun üstünde turuncu bir tepe yükseldi. Herkes çok merak ediyordu ne olacağını. Sürprizdi... kesilenleri tahtanın önüne, etkinlik maskelerinin kutusunun önüne yığdık. Stajyerler gelince kayıt formlarını doldurduk dizimizi,sandalyeyi masa yaparak. Sansula eşliğinde sohbet ederken dışarıda biri süslü şapkalı iki kadın içeri ısrarla bakıp kafalarını uzatıp durunca, kapıya giderek “İçeri girebilirsiniz” dedim. Üç kez tekrarladım. Şapkalı oralı olmadığı çok belli kadın şapkasının ardında konuştu; “Ölen madenci çocuğu arıyoruz.” !!!! İlk anda nutkum tutuldu, sansulayı çalan elim kalakaldı. Sanki manavdan karpuz seçiyordu. “Hanımefendi burada sadece çocuk var” yanıtım onu tatmin etmeyip isteğini tekrarlayınca yan tarafa gidin diyerek Sosyal Hizmet Merkezine yönlendirdim. Bir süre çocuklara yüzümü dönemedim. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

Arka Mahalle çocukları ÇYDD de bir etkinliğe girdikleri için gecikmişlerdi. Orada kalabileceklerini söyleyip biz Dev Şalgam’la başladık. Maskelerle yaptığımız canlandırmalara yükselen kahkahalar eşlik etti. Kuyruğunu sallayan kediyle, kabaran tavuk görülmeye değerdi. Etkinliğin sonunda kestiğimiz turuncu grafon kağıtlarından bir şalgam tarlası yaptık. Herkes istediği kadar şalgamı eve götürebilirdi. Makaslarla buluşan eller tek bir şalgam kesti.  Birbirlerine ikram edenler ve eve götürmek üzere alanlar oldu. Koca şalgam tarlası ise geride kaldı… Bitiş çemberimizde bir sonraki etkinliğin Yazar Gülsüm Cengiz tarafından yapılacağını paylaştık. Yeni etkinlik afişini astık. Salonu hep birlikte topladık. Vedalaştık iyi bayramlar dilekleriyle, bayram sonrası buluşmak üzere.

Etkinlik 16.00 civarında bitti. Gün sonunda yorgun ama etkinliğe sahip çıkan çocuklarla mutlu bir şekilde otogara yürüdüm. İzmir otobüsü Beşyol’dan kalkıyormuş bu saatte. Taksiyle yetişerek İzmir’e doğru yola koyuldum. İçim rahat. Artık köprü kuruldu. Köprüden geçenlerimiz çok olsun…


Sevgi Koşaner

22 Temmuz 2014 Salı

BABAYLA VEDALAŞMAK

Parmağımın ucunda…

O yaşsız göz…Sözcüksüz dudaklar… İçe atılan dile gelmeyen duyguların, henüz doyulamayan bir kucaklamanın, sonsuz karanlığın derinliğinde nefessiz kalan bir sevgiliye dokunamayışın… O nefessizliğin nefese dönüşmesinin bir yolu olmalıydı…

Çamur önce avuç içleriyle yoğruldu,sonra parmaklar dokundu kaybedilene dokunur gibi. Yüklendi tüm duyguları parmak uçları .  Bir beden yapıldı göğe uzanan… Sonsuzluğun derinliğinden gökyüzüne uzanan bir gövde gibi…

Eller buluştu tekrar çamurla… Minik dokunuşlarla şekillendi o sonsuz uykunun yatağı. Özenle yerleştirildi beden sonsuz uykunun yatağına… İki kol uzandı yumuşak yatağından gökyüzünü kucaklarcasına… Artık nefessiz değildi…

O minicik yüreğe sığmayan, gözünden akamayan, dudağından dökülemeyen sevgi parmak uçlarında şekil buldu. Dal dal yaprak yaprak çiçeğe dönüştü. Artık nefes alan gövdenin yattığı sonsuzluk yatağı içinden dışına kocaman çiçekler sarmaladı… Kuru bir yaprak örttü en son sonsuz uyku yatağında yatan babanın ayaklarına… Üşümüyor artık. Mezarın üstü ise açık bırakıldı rüzgarların esintisine, gökyüzünün rengine…

Bütün kelimeleri, gözyaşını yüklenen parmak uçları… Akıttı gözyaşını, açtı kilitli dudakları sessiz dokunuşlarla işledi toprağı, dönüştürdü içindeki her şeyi… Kalbinde bir yangın sonrasının hüznünü, bir yağmur serinliğinin ferahlığını hissetti o mübarek eller… Bir karanlık yangında kaybedilen nefessiz kalmış bir babanın nefesi olan öpülesi o mübarek eller… İki avucunun arasında sundu armağanını…

21 Temmuz 2014-İzmir

Sevgi Koşaner

18 Temmuz 2014 Cuma

SOMA BULUŞMALARI-2


Ekin Erman'la "Yaratıcı Çamur Atölyesi" / 17 Temmuz 2014/ Soma

Bugünün heyecanı daha farklı… Yoğun bir gün olacak…Resmi görüşmeler var… Bir buçuk aydır her türlü iletişim tekniğiyle konuştuğumuz yazıştığımız ama henüz yüzyüze gelmediğimiz Dernek Başkanımız Asya Çağlar ve Yönetim Kurulu Üyemiz Ayşe Yüksel Durukan’la buluşacağız. Onlar bir gece önceden yola çıkacaklardı. Son an hazırlıkları aman bir şeyi atlamayalım, unutmayalım. Bir yandan yılın kitabı koşuşturması devam ederken travma kitaplarının sınıflanması, gönderime hazırlanması işi girdi araya. Resmi yazılar,ek konacaklar konmayacaklar…Telaşe önceden başladı.

Eksik malzemelerin tamamlanması, çamurun alınması… Ekin’le haberleşmeler… Çamur tamam… İki gün önceden Ekin’in atölyede temizlenip ayrıştırılan, kolilenen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Eğitim Evi'ne gidecek malzemeler de arabaya yüklendi…Yaşasın Nuran Erman’da geliyor. Destek ekip güçlendi bugün.

Perşembe sabah İzmir ekibi Heykeltıraş Ekin Erman ve eşi Nuran Erman Bornova çıkışında buluştuk. Yarım saat kadar sonra’da Asya ve Ayşe Hanımlarla Manisa'da kucaklaştık. Dön,dur,ileri,geri usulü tariflerle İl Müdürlüğü binasını bulduk. Manisa  Aile Sosyal Politikalar İl Müdürü Murat Konan’a bir ziyaret yaptık. Projemiz hakkında bilgi verdik, izlenecek yol, yapılacak raporlamalar konusunda bilgilendik. Travma setimizle ilgili bilgi yazısını ilettik.  Psikososyal destek çalışmalarından sorumlu Ayşegül Hanımla tanıştırıldık. İl Müdürü Kaymakam Beyle de görüşmemizi rica etti. Olumlu, verimli  bir toplantı oldu. Önümüzdeki haftanın etkinlik afişini de bırakarak vedalaştık.

Soma’ya doğru yola koyulmadan “Kızlar Manisa’da” fotoğrafı çektirip bizi merak eden yönetim kurulumuzun diğer üyelerine yollamayı ihmal etmedik.

Akhisar civarında Nar-ı Beyaz’da  keyifli bir kahvaltı yaptık. Kalkmaya hazırlanıyorduk ki Ayşe Hanım bizi epeyce korkuttu. Camlar o kadar temizdi ki geniş camı çıkış zannederek hızla cama çarptı. Epey telaşelendik. Buz uygulaması yaptık…Hepimiz biraz sakinleştikten sonra Soma’ya doğru tekrar yola koyulduk.

Soma’da  bizi Sosyal Hizmet Merkezi Müdürü Alim bey ve Cafer bey karşıladı. Ayağımızın tozuyla bir toplantı öncesi bize zaman ayıran Soma Kaymakamı Bahattin Atçı'ya yetişmek üzere koşturduk. Kaymakam Bey projemizle ilgilendi.  Çocuk sayısının arttırılmasıyla ilgili ÇYDD Eğitimevi’yle de işbirliği yapabileceğimizi söyledi. Biz bunu yaptığımızı Arka Mahalle çocuklarının da ÇYDD aracılığı ile etkinliklere getirileceği bilgisini verdik. Yeni yapılmakta olan Sosyal Hizmet Merkezi binasının bitmek üzere olduğu, bu binada da  çalışmalar yapılabileceği, yaz sonrası da çalışmalara devam edebileceğimizi, bize severek yer sağlayacakları bilgilerini verdi. Bize bir yer gösterilmesi durumunda Destek Kitaplığını kuracağımızı söyledik. Bu konuda da desteğini aldık. Kısa ama çok verimli bir toplantıyla vedalaşarak ayrıldık.

Artık Sosyal Hizmet Merkezindeki ön çalışmalara başlayabilirdik. Masalar gelmişti. Çevre okullardaki kurslara katılan okullara haber verilmişti, ÇYDD den gelecek olanlar vardı, geçen haftanın çocuklarının getirecekleri vardı… Kalabalık olacağını ön görerek masaları ara sokağa taşıdık. Kilit taşlı, üstü sarmaşıklarla kapalı serin sokakta ki hazırlıkları gören bir dükkan sahibi hemen sokağı suladıJ) Biz telaşlandık tabi. Çamurdu söz konusu olan. Neyse ki daha zaman vardı hava sıcaktı. Hem sokak hem biz ferahladık bu misafirperverlikle…

Yapılacak çok iş vardı. Görev dağılımı yaptık. Çamurdan üst baş kirlenme olasılığına karşı şeffaf çöp torbalarından önlük yapma işini Ekin ve Nuran’la ben üstlendik, seri imalata giriştik. Geçen hafta çocuklara verdiğim isimlikler düşmüştü. Bu sefer kolye yapalım dedik. Asya-Ayşe-Tevhide Hanımlar bolca gökkuşağı renkli ipli kolyeler yaptılar.

Çocuklar yavaş yavaş gelmeye başladılar. Arka Mahalle’den 301 Soma Zafer Spor’un sporcuları Antrenörleri Hakan Arslantaş’la birlikte geldiler. Ayşe Hanım kayıt almaya başladı. Bir anda salon kalabalıklaştı. İsimlikler yetmedi. Hızla çözüm üretildi, stajyer öğrenciler imdada yetişti. Kayıt devam ederken Ekin’le "Merhaba" Çemberini başlattık. "Gel bize katıl bize " derken, zıpladık, hopladık, el çırptık ve çember tamamlandığında sokağa çıktık. Çocuklar inanılmaz bir düzenle sakince sıraya girdiler ve Ekin’in elinden çamurlarını alıp masalara, masalar yetmediğinde yerlere yayıldılar… Yoldan geçen ne oluyor diyerek çamura bulandı… Yeni masalar geldi…Çamur ellerle buluştu,yoğruldu, koparıldı ,şekil verildi… Kimi sessizce çalıştı kimi kahkahalarını koydu çamurun içine…Biri vardı ki geçen hafta da sessizce çalışanlardandı…Babasının mezarına bir armağan yaptı…En önemlisi de bunu dile getirdi…Galiba yaptığımız işin bugünkü armağanı da bu çalışma oldu…Çalışmayı yapandan ve annesinden alınan izinle İzmir’e taşıdık bu armağanı, kalıbı çıkarıldı ve İstanbul’da bronz dökümü yapılıyor… Kalıcı bir armağan olarak geri verilecek sahibine…

Çalışmalar tamamlandı,paketlendi evlere götürülmek üzere…Haftaya ne vardı? sorularıyla kucaklaşıldı… Anneler birbirleriyle ve bizlerle sohbet etti çocuklar çalışırken,arada üst kattaki randevusuna gidenler “Kızım sana emanet “diyerek güvenini verdi…Karşılıklı duygu alışverşleri yapıldı.

Herkes gittiğinde fark ettik ki hazırladığımız önlükleri kullanmamıştık, kimse de ne üstünü ne de yerleri çamurlamamıştı. O kadar temiz çalışılmıştı. Şaştık buna biraz,iyi hissettik…Kayıtları kontrol ettik farklı yaş gruplarında seksen çocuğa ulaşılmıştı. Bu çok sevindiriciydi.

Acıktığımızı fark ettik… Yorulmuştuk ta…Cafer Beyin önderliğinde Soma Ovasına hakim bir tepe üzerinde bulunan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezine gittik yemek için. Alim Beyle orada tekrar görüştük. Travma kitaplarıyla ilgili yazımızı ve kitapları elden teslim ettik. Serin terasta lezzetli bir yemek yedik. Alim beye veda ettik.

ÇYDD Eğitim Evine uğradık. Cafer beye desteği için teşekkür ederek vedalaştık. İzmir’den getirdiğimiz kitap ve oyuncakları bıraktık. İzmir Şubeden Günseli Hanım ve Duriye Hanımla binayı gezdik. Önümüzdeki haftanın afişini bıraktık. Artık yola koyulma zamanıydı. Başkan’la Ayşe Hanımı Soma Garajında Balıkesir’e gidecek dolmuşa bıraktık. Biz de Akhisar’a doğru yola koyulduk. Baba evime kısa bir ziyaret yapıp oradan İzmir’e doğru yola koyulduk….
Yorgun ama kısa zamanda çok iş yapmanın keyfiyle ve önümüzdeki hafta da seksen çocuk olursa ben ne yaparım kaygısıyla gece eve vardığımda, İstanbul yolcularının da otobüslerine bindiği haberini aldım. Ayşe Hanımın çarpmaya bağlı ağrısı vardı biraz. Soma-Balıkesir arası yolculuk biraz zorlu olmuş. Onlar İstanbul'a doğru yol alırken ben yorgunluktan sızıp kalmışım uzandığım yerde.

Biri biterken diğerinin hazırlıkları başladı bile...
Önümüzdeki hafta “Bir varmış bir yokmuş “ diyeceğiz… Masalın dilinden kitaplara , öykü atölyelerine bir giriş yapacağız.

17 TEMMUZ 2014-Soma
SEVGİ KOŞANER


16 Temmuz 2014 Çarşamba

TRAVMA SETİ



"Soma'ya bir Köprü Projesi"nin bir basamağı olarak; dernek üyelerinden gelen kitap önerileriyle; Üç-yedi yaş aralığındaki çocukların ölümü anlamalarına, duygularını anlatabilmelerine fırsat sağlayacak, travma çalışmalarına destek sağlayacak çocuk kitaplarından bir set oluşturulmuştur.

Bu set Afette Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) üyesi meslek örgütleri, Türkiye Kızılay Derneği ve UNİCEF Türkiye Temsilciği ile paylaşılmıştır. Konunun uzmanlarının görüşüne sunulmuştur.

TRAVMA SETİ – ÇOCUK KİTAPLARI
Derleyen: Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği

Alpöge, Gülçin. Dedemi Özlüyorum. Res. Betül Sayın.  Ankara: Kök Yayıncılık, 2009.

Elbruch, Wolf. Ördek, Ölüm ve Lale. Çev. Bahar Siber. İstanbul: İletişim, 2009.

Gürmen, Aysel. Kıpırık Tavşan. Res. Mustafa Delioğlu. İstanbul: Uçanbalık Yayıncılık, 2007.

Heegaard, MargeEaton. Çok Sevdiğim Bir Yakınımı Kaybettim: Bir yakını Ölen Çocuklara Yardım. Çev. Ceren Kınık. İstanbul: İletişim, 2011.

Lite, Lori. Kızgın Ahtapot, Bir Rahatlama Hikayesi. Res. MaxStasuyk. Çev. Taçlan Topal.  İstanbul: Butik Yayıncılık, 2013.

Moore-Mallinos, Jennifer. Hatırlıyorum. Res. Marta Fabrega. Çev. Emine Deliorman. İstanbul: RedhouseKidz, 2008.

Nilsson, Ulf. Elveda Bay Muffin. Res. Anna-ClaraTidholm. Çev. Ali Arda. İstanbul: Kanat Çocuk, 2009.

Ongun – Müminoğlu, Defne. Burcu ve Berk ile Hislerimiz, Bunları Hissetmek Normal mi? Res. Esra İlter Demirbilek. İstanbul: Artemis Çocuk, 2013.

Pittar, Gill. Milly, Molly ve Emre’nin Tohumları. Res. CrissMorrell. Çev. Levent Türer. İzmir: TUDEM, 2005.

Pittar, Gill. Milly, Molly ve Hasan Dede’nin Meşe Ağacı. Res. CrissMorrell. Çev. Levent Türer. İzmir: TUDEM, 2005.

Tan, Shaun. Kızıl Ağaç. Çev. Seda Ersavcı. İstanbul: İthaki, 2012.

Thomas, Pat. Seni Özlüyorum: Çocuğa Ölümü Anlatmak. Res. Lesley Harker.  Çev. Özlem Mumcuoğlu.  İstanbul: Erdem Yayınları, 2011.

Uslu, Oya. Renkli Elbiseler. Res. Gülay Özyılmaz. İstanbul: Ceylan Yayınları, 2012.

13 Temmuz 2014 Pazar

SOMA BULUŞMALARI -1

Sevgi Koşaner'le "Hayal Et Sınırlarını Keşfet" 11 Temmuz 2014 / Soma

İlk etkinlik ilk heyecan… Gece vakti ortaya çıkan ateş böceklerini beklemek gibi…
Kimler gelecek, kaç kişi olacağız, planladığım gibi gidebilecek mi her şey… Bundan sonrası için bir yolun başlangıcı olabilecek mi heyecanı… Kafamda bin bir soru… Kalbimde hızlı atışlar… Derin nefes alışlar… İlk etkinlik olmasının gerginliği… Başlangıçlar hep öyle değil midir?
Hafta içi psiko-sosyal destek merkezine devam eden aileler aranmıştı. Dokuz kişiden “Belki” yanıtı gelmiş bilgisini aldım. Bir anneyle bir kız çocuğu gelmişlerdi bile. Oysa bir buçuk saat var daha etkinliğin başlamasına. Etkinlik yapılacak mekânı mı değiştirmeliyiz acaba henüz perdeler takılmamış. Annelerle gelirlerse planlanan şekilde yapabilme sorun olabilir, üst kattaki salonu mu kullansak… Orası da psikolojik destek için gelenlerle bir hastane bekleme koridoru gibi dolu…
Gelen anneyle konuşunca onun aslında teyze olduğunu ve etkinlik için değil bireysel görüşme için davet edildiğini düşündüğünü anladık. Eşini kaybetmiş. Yanındaki yedi sekiz yaşlarındaki kız yeğeniymiş yalnız kalmasın diye yanına katmışlar. Soma dışından teyzeye destek olmak için gelmişler. Çocuk burada kuran kursuna kaydedilmiş. Çok iyi görünmüyorlardı ikisi de.  Kız çocuğu o gün Kur’an Kursunda dört cüz okumuş. “Ağır geldi herhalde çocuğa söyleyelimde bu kadar çok okutmasın bir daha” dedi teyzesi… Çocuk sağ eli başında, sol eli midesinde “Başım ağrıyor çok derken” yüzü solgundu. “ Oruçlu musun?” sorusuna teyzesinden geldi yanıt; “Tutturduk ama dayanamadı. Bugün değil.” Yine de su içmeyi kabul ettiremedim. Teyzesinin dizine uzandı gözleri kapalı eli başında. Yüzü sapsarı. Teyzenin bireysel görüşme dileğini görevlilere ilettik. Hemen bir psikologla görüşmesi sağlandı.
Tam da bu olabilecekler içindi ilk iki etkinlik. Grup kurmak kolay iş değil böylesi bir sürecin içinde.
Cafer beyle yakınımızdaki ÇYDD Eğitim Evine uğrayıp önümüzdeki haftanın afişini bırakalım diye çıktık. Tanıdık yüzlerle “Aaaaa” sesleriyle merhabalaşmalar, kucaklaşmalar derken “Beş altı çocuk oldu” haberi veren telefonla heyecanla kalktık ve çalışma yapacağımız yere geldik. Bekleme koridorunda kocaman yeşil gözleriyle bakan Arda ve kuzeni kullandığı ismiyle Kadir ama aslında nüfusta başka bir şeymiş… Hemen malzeme çantalarını yüklendiler. Alt kattaki salona girdik. Salon temizlenmiş beyaz sandalyeler çember oluşturacak şekilde dizilmişti. Malzeme çantalarını açtık. Kağıtlar, kalemler boyalar, makaslar, boncuklar, yünler vd.leri sıkılmışlardı uzun yolculukta kapalı kalmaktan. Ortam renklendi. Gelecekleri beklerken sandalyeleri azalttık, boncukları pipetlerden boncuk keserek çoğaltarak çalışmaya başladık. Ekip çoğalmaya başladı. Önce Sinem ve Enis geldi, anneleriyle birlikte. Sonra “Biz de gelebilir miyiz?” diyen Sosyal Hizmet Uzmanı Perihan’la birlikte Ecrin ve kucağında minik beyaz kuzucuğu. Sonra Klinik Psikolog Nağme geldi “Ben de katılabilir miyim?” diyerek. Stajyerlerden Selin ve Hilal katıldı derken… Tam başlamıştık ki anneleriyle Furkan ve Sinem geldi. Tam yeniden başlıyoruz diyorduk ki annesiyle Eylül geldi. Hoş geldi…
Planlanan şekilde yapamadık ama bir tanışma, bir ısınma derken kendimizi “Benim bir hayalim var” derken bulduk. Hayalimin rengi neydi… Haydi o renkle hayalimizi kendimize anlatalım diyerek renkli kağıtlara, kalemlere, simlere, boyalara, yapıştırıcılara sarıldık… Bana sadece izlemek kaldı…  Ecrin sandalyesinde oturan Kuzucuğu koydu hayal kâğıdının üstüne yüzüstü. Artık ne hayal kurdu Kuzucuk bilmiyoruz. Ecrin üç-dört yaşın enerjisiyle sardı sarmaladı herkesi, sesini hiç duymadık ama enerjisini hissettik. Elinde boncuk tabağı dolaştırdı, uzanamayana yapıştırıcı verdi, oturdu hayalini yaptı sonra Kuzucuğunu alıp çıktı, ardından uzman ablası. Annesi yukarıda görüşmedeydi. Enis annesiyle dışarı çıkmak istedi… Eylül pespembe bir hayal çizdi. Mor pırıltılara turuncu pırıltıları ekledi. Oturdu kalktı… Furkan sessizce “Benim hayalim siyah” dedi. Siyah kağıda kurşun kalemle çizdi hayalini. Beyaz aradı sonra, ten rengi vardı… Arda; Eyfel kulesine gitmek istiyordu Kadir’le… Nasıl çizilirdi ki derken Stajyer abladan teknolojik destek geldi… Eyfel kulesi yükselmeye başladı…Betül-Furkan- Sinem sessizce yüksek bir konsantrasyonla çizdiler,boyadılar serptiler… Malzemeler sessizce uzatıldı bir elden diğer ele, dizler kâğıdın üstünde gitti geldi… Başlar hiç kalkmadı… Kelimeler dökülmedi…Çizgiler çoğaldı, pırıltılı tozlar kutu kutu boşaldı…
İşi biten kendiliğinden sandalyesine çıkıp oturdu. Sessizce. Bitirme çemberini yapıp birbirimize teşekkür ettik. Furkan “Ben hayalimi yanımda götürmek istiyorum” dedi… Mor ışıltılı bir gökdelen yapmıştı. Siyah renkli hayal tek başına orada kaldı. Arda “Bu hayal resim dersinde lazım olur” dedi ve Eyfel kulesini cebine koydu… Tanışma boncuklarımızı kimimiz kolye yapıp boynuna astı kimimiz bileklik yapıp bileğine taktı… Bugünden bir an’ı yanımıza aldık. Kadir almak istemedi tanışma boncuklarından.
 Haftaya bir heykeltıraşla tanışacağımızı paylaşınca sesler heyecanla yükseldi. Yeni etkinliğin afişini Arda’yla Kadir, Eylül de onlara yardım etti pencerelere astılar. Eylül “Ben de anasınıfıma asmak istiyorum. Arkadaşlarım da çamur oynasın” dedi… Furkan’la Betül “Evimizin yakınında okul var oraya da asalım” dedi. İkiz kardeşlerin “Afişi sen alacaksın ben alacağım” itişmesini izlemek keyifliydi… Çocukların aidiyet geliştirmeleri sevindiriciydi.
Sinem’in annesi ağabeyi Enis’le birlikte geldi onu almak için. Sinem zıplayarak “Haftaya gelelim çamur var” diyordu annesine.
Furkan hayalini kesip alırken ikizi Betül’e “Bak gelmek istemiyordun bir de. Eğlenceliymiş” diyerek günün benim penceremden en keyifli cümlesini kurdu. İçim ısındı.
Bırakılan hayalleri sıkıca katladık birlikte… Hiç konuşmadık kelimelerle anlatılmayan hayaller hakkında… Diğer malzemelerin üstüne, kutumuza yerleştirdik. İçinden saçılan rengârenk pırıltılar bizimle birlikte her yere dağıldı. Işıl ışıl çıktık etkinlik salonundan önümüzdeki hafta Heykeltıraş Ekin Erman’la çoğalarak buluşma umuduyla…

13 Temmuz 2014-Pazar/İzmir
Sevgi Koşaner